28 Şubat 2017 Salı

ABD İzlenimlerim - 3

ABD'ye ilişkin izlenimlerimi birinci ve ikinci yazılarımda paylaşmaya başlamıştım, bu yazıda ise diğer bir tespitimi paylaşmak istiyorum. Yine yeri geldikçe gözlemlerimi bu başlık altında ilerleyen zamanlarda sizlere aktarmayı planlıyorum.

Bu arada, okuduğunu anlamakta zorlananlar için şunu da belirtmek istiyorum: ABD veya Türkiye'ye ilişkin genellemeler yaptığımda 100 kişinin tamamı bu genellemeye girmiyor. Ancak mesela ABD'de her yüz kişiden 70'i işini en iyi şekilde yapmaya çalışıyorsa, Türkiye'de bunun 10'un altında olduğunu tahmin ediyorum, bu nedenle iki durumu kıyasladığımda bir toplumun diğerinden bu konuda daha iyi olduğunu gözlemlemiş oluyorum.

Gelelim bahsetmek istediğim üçüncü gözlemime: burada insanlar gerçekten de uzmanlığa önem veriyor. Herkes her konunun uzmanı olmaya çalışmıyor, uzman olmadığı konuda bir şey bilmediğinde de gocunmuyor. Toplantılarda insanlar bilgilerini yarıştırıyorlar ve bilgisiz oldukları alanları ünvanlarıyla kapatmaya çalışmıyorlar. Aynı zamanda ünvanlarını karşı tarafın üzerinde bir baskı ve yönetim unsuru olarak da kullanmıyorlar. Bilgili oldukları durumlarda da bunu saklama ihtiyacı hissetmek bir kenara dursun, çatır çatır haklarını arıyorlar. İstisna durumlar ve istisna insanları bu genellemenin dışında tutuyorum.

Bu nedenle, işini çok iyi yapan bir otomobil ustası bir profesörden veya mühendisten daha çok kazanabiliyor. Daha somut bir örnek vereyim: birçoğumuzun burun kıvıracağı hatta akrabalarıyla paylaştığında saçma sapan tepkiler alabileceği bir işle, köpek gezdirmekle başlayan süreçte Cesar Milan dünyada herkesin tanıdığı bir köpek eğitmeni haline geldi. Uzmanlığa kıymet veren bu yaklaşımı günlük hayatta da bizzat görüyorum, bu da beraberinde alanında çok iyi olabilecek insanların ortaya çıkmasına zemin sağlıyor.

Yöneticilerin toplumun aynası olduğu söylenir, ülkemizdeki politik tartışmalara bulaşmadan doğrudan buradan bir örnek vermek istiyorum: ABD'nin kurucularından Benjamin Franklin'in (hani 100 doların üzerinde resmi olan kişi) aynı zamanda büyük bir mucit olduğunu da biliyor muydunuz? Böyle toplumdan böyle yöneticiler çıkıyor işte.

Bana çok ilginç gelen bir örnekle devam edeyim: geçtiğimiz haftalarda Craig Mello ile konuşurken (burada insanlar birbirine genelde ilk isimleriyle hitap ediyorlar ve ünvanlarını günlük hayatta pek kullanmıyorlar) bana çok imrendiğini, çünkü kafasındaki soruların bir kısmını cevaplayabilecek biyoinformatik araçları kullanmayı bildiğimi, kendisinin ise bunları bilmediğini söyledi. Başta ne dediğini anlayamadım, daha doğrusu söylediklerine bir anlam veremedim. Bilimde geldiği nokta birçok ödülün yanı sıra Nobel Ödülü ile tescil edilmiş, zihinsel faaliyetler açısından çok özel yeteneklere sahip olduğuna birçok kez bizzat şahit olduğum çok saygın bir bilim insanı, kendini yeterince hakim hissetmediği bir konuda karşısındakine çekinmeden bunu ifade edebiliyor. Bu benim içinde yetiştiğim kültürün bakış açısıyla kesinlikle tam olarak kavranamayacak bir şey. Zaten bu hazımsızlığımız yüzünden yüz verenin de tepesine çıkıyoruz. Karşılaştırmak adına onu da anlatayım: geçen sene, gördüğümde mutlaka selam verdiğim bir Teknokent çalışanı bir gün ofise kapıyı çalmadan girip "Naber Hacı" dedi, tam da önemli bir telefon konuşmasının ortasındayken :) Bunun arasını nasıl bulacağız?

İşte bu soruya cevap bulamıyorum henüz. ODTÜ ve Bilkent'te bu kültürün büyük oranda yerleşmiş olduğunu görmüştüm, ancak büyük şehirlerden uzaklaşınca, hatta büyük şehirlerdeki iyi üniversitelerden uzaklaşınca bile bir anda hava değişiyor. Yaklaşımlardaki farklılığın kültürel kökleri çok derine uzanıyor. İşin diğer tarafında öyle olmadığı halde konusunda yetkin olduğunu iddia eden ünvanlılar var: onlar da ünvanlarının getirdiği ayrıcalıkları kaybetmemek adına etraflarında kapasiteli adam barındırmayarak astlarına göre daha bilgili olduklarını göstermeye çalışıyorlar.

İşini iyi yapanları, şımartmak pahasına da olsa açıkça takdir etmeliyiz belki de. Birçok iletişim kazasının olacağına eminim ama, bir yerden başlamak lazım. Belki ucundan da olsa ortam yeşerir, kendimizi ve etrafımızdakileri hazmetmeyi öğreniriz.


Sözün Özü:
Eskilerin deyişiyle "Marifet iltifata tabidir.", işi uzmanına bırakıp uzmanlığına saygı gösterince herkesin uzmanlaştığı konuyu en iyi yapacağı sağlıklı bir atmosfer yaratılabilir.



Proje:
İşini iyi yaptığına inandığınız ancak şımarmasından korktuğunuz için yüzüne karşı bunu ifade edemediğiniz iki kişiyi takdir edin, bakalım ne olacak.

Meraklısına:
İyi yaptığı bir işin takdir edilmesinden hoşnut olmayacak tek bir insan bile olmadığını biliyor muydunuz?