3 Eylül 2014 Çarşamba

Veri Analizi ve Görüntüleme - 1

Bu yaz boyunca Genom ve Kök Hücre Merkezi'nde gerçekleştirdiğimiz çalışmaları takip edenler farketmiştir, yeri geldikçe bol bol görüntüleme uygulaması yaptık ve D3 adlı JavaScript kütüphanesini kullanarak etkileşimli ve dinamik grafikler oluşturduk. D3'ün nasıl kullanılacağına ilişkin yazıları önümüzdeki haftalarda bu blogda takip edebilirsiniz; bu yazıda görüntülemenin felsefesi  üzerine bir giriş yapmayı planlıyorum.

Genel olarak görüntülemeye ilişkin algımız yapılan işin ambalajı gibi görmektir. Bu nedenle içeriğe ulaşıldığında vazgeçilen bir vitrin gibi düşünülür, veya kişilerin dikkatini bir noktaya çekmekten öte bir anlam yüklenmez görüntülemeye. Ancak size işin başka bir yönünden bahsedeceğim. Çoğu zaman yeterince vurgulanmaz ama, insan beyni görsel veriyi işlemekte oldukça ustalaşmıştır, bu nedenle görsel hale gelen bilgiyi çok daha hızlı ve doğal bir şekilde işler. Ancak bilgi girişi sembollerle olduğunda araya bir de bu sembolleri anlamlandırabilmek için bir katman daha eklenir; bu da veriyi işleme sürecini yavaşlatır ve daha yüksek bir dikkat gerektirir. Buna en güzel iki örnek matematiksel formüller ve notalardır. Eğer matematikle yoğun bir şekilde ilgilenmiyorsanız, ∑ veya ∏ içeren bir formül gördüğünüzde büyük ihtimalle o satırı geçiyorsunuzdur; çünkü bu ifadelerin neyi sembolize ettiğini tam olarak anlayamadığımızda ilgili ifadeyi de kavramakta zorlanırız. Notalar için de aynı şey geçerlidir: nota okumayı bimiyorsanız veya bu konuda yeterince deneyiminiz yoksa ♫veya ♪sembollerini gördüğünüzde bunun müzikle alakalı olduğunu bilirsiniz ancak zihninizde bu sembollerin/notaların temsil ettiği sesleri doğru bir şekilde canlandıramayabilirsiniz. Peki sembollerden bu kadar bahsettik ama, görüntülemeyle sembollerin ne alakası var?

Bir mektubun ne olduğunu hepimiz biliriz, neye benzediğini, ne işe yaradığını. Günlük hayatta ise mektubu anlatmak için altı farklı sembolü bir araya getirerek yeni bir sembol oluşturur ve bunu kullanırız: "mektup". Mektup kelimesini oluşturan harflerin gerçek bir mektup ile uzaktan yakından alakası yoktur: Türkçe bilmeyen birisine mektup kelimesi gösterildiğinde de neyin kastedildiğini anlamayacaktır. Ancak * sembolünü hangi dili konuşursa konuşsun kime göstersek anlar. O zaman hem evrensel, hem de insanların zihnine doğrudan hitap edecek bir bir görselleştirme için mümkün olduğunca sembollerin oluşturduğu katmanı en aza indirmek gerekir. Mektup kelimesini kullanmak yerine sembolünü kullanmak belki de atılması gereken ilk adımdır. Zaten birçok kartvizitte adresi belirtmek için bu sembol kullanılır. Böylece ilgili bilgiyi daha hızlı bir şekilde farkeder ve beynimizde işleriz. Aslında hepimizin bildiği bu olguyu tekrar farketmek birçok aşamada hayatımızı kolaylaştıracaktır.

Bir sonraki yazımda görüntülemenin iki temel fonksiyonu üzerinde duracağım ve gerçek hayatta nerede durduğundan bahsedeceğim.


Sözün Özü:
Sembollerle düşünmek ve sembollerle iletişim kurmak toplumsal hayatın vazgeçilmezi, ancak sembollerin karmaşıklık seviyesini ne kadar azaltırsak, sunduğumuz veriyi o denli anlaşılır hale getirebiliriz.



Proje:
Bir gününüzü özetleyen bir paragraf hazırlayın. Kelimeleri ise mümkün oldukça ilgili kelimenin ifade ettiği şekillerle değiştirin. Örneğin, mektup kelimesi yerine * kullanın.

Meraklısına:
Rozetta taşı, yukarıda bahsedilen tarzda bir ayrımın yazılı dilde nasıl kullanıldığına ilişkin ilginç bir örnek oluşturuyor ve dillerin gelişimine ilişkin bir fikir edinmemizi sağlıyor. Wikipedia'da detaylarını okuyabilirsiniz.